Kinetik Sanat
Hareket olaylarını inceleyen bilim dalıdır. 20. yy.’ da Amerika’ da doğmuş olan Op’art duran ya da hareket halinde bulunan objelerin retina ile algılanması olayı denemelerini konu edinen bir sanat türüdür. Optik deyimi hareket olayını da kapsamaktadır. Böylece kinetik-optik deyimi birbirine yakın anlamda kullanılmaktadır. Kinetik sanat büyük ölçüde optik özellik göstermektedir.[1]
Önceleri fizik ve kimya dallarında hareketle ilgili olayları tanımlamak için kullanılan kinetik sözcüğü 1945’ten sonra sanatçıları ilgilendirmeye başlamış, ışık ve hareket, plastik ve görsel sanatların tasvirinde estetik öğeler ve ifade araçları olmuştur. 1960’ ta kinetik, sanat kronolojisinin yayınlanışıyla sanat dilinde yer etmiştir.[2]
Arkaik sanatların hareketsiz, blok gibi görünen heykelleri zamanla ve sanat anlayışlarına göre hareketlendirilmiş, barak sanat aşamasında hareket ve ışık temel sanatsal ifade öğeleri sayılmıştır. Bernini’nin Apollon ve Daphne, Prosperina’nın kaçırılması, daha sonraları Carheaux’un La Danse’i, Rude’ün Marseillaise grup heykellerinde hareket, ifadenin tümüyle bütünleyici elemanları olarak değerlendirilmiştir. Fütürist resim ve heykel sanatçısı Baccioni tümüyle hareket algısı veren mekanda tek fom sürekliliği adlı bronz heykelini, hareket olayını somutlaştırmak için yapmıştır.[3]Kinetik Sanat’ın BaşlangıcıBauhaus, Rus Konstrüktivistleri, De Stilj hareketi ve daha yakın dönemlerden Alexandre Calder bu akımın kaynağını oluşturmaktadır. Kinetik sanat ilk kez konstrüktivistlerce ortaya atılmış ve bu sanat düşüncesini Pevsner ve Gabo kardeşler manifestolarında şöyle savunuyorlardı. “Sanatın Mısır’ dan gelme bin yıllık yanılgısından, sadece statik ritimlerden oluşabileceği yanılgısından kendimizi kurtarmalıyız. Çağımızın duyarlılığının ana biçimi olarak, sanatın en önemli unsurlarının kinetik ritimler olduğunu bildiriyoruz.” İlk kinetik heykel bu anlayışla 1920’ de N. Gabo tarafından yapılan “kinetik heykel: Yükselen ve Duran Dalga” dır.[4]1960’a kadar Kinetik Akım
1930 öncesi kinetik sanat özellikleri sayıca çok azdır. “GELECEKÇİLİK” akımı sanatçıları dinamik harekete dayalı bazı yapıtlar üretmiş, BALLA ve Fortunata Depero (1892-1960) dönen, dağılan, dönüşen, yok olan ve yeniden görünen üç boyutlu nesnelerden söz etmekle birlikte bunları daha çok “mekanik tiyatro”da kullanmışlardır.
ARCHIPENKO’nun ahşap, cam, tel, ve metal kullanarak gerçekleştirdiği heykelleriyle LAURENS’in “parçalanabilen”yapıtlarında bazı hareketli parçalar bulunmakla birlikte, bunların hiçbirinde hareket bir estetik öğe olarak kullanılmamıştır. Bu anlamda en erken kinetik sanat örneği, DUCHAMP’ın Bisiklet Tekerleği (1913) yapıtıdır.
DELAUNAY’ın Diskler (1912-1913) dizisi GABO’nun Kinetik Konstrüksiyon No-1’i (1920), TATLİN’in III. Entegrasyonal Anıtı Projesi (1919)’de hacim yaratan kinetik örneklerdir.[5]
1920’lerde MOHOLY – NAGY ‘nin elektrikli makine aracılığıyla ışık etkileri yarattığı yapıtları ve RODÇENKO’nun konstrüksiyonları, 1940 öncesi kinetik sanatın önemli örnekleridir. Hareketi estetik ve anlatımsal öğe olarak kullanma eğilimi ancak 1940’larda ivme kazanmıştır. Dadacılık ve Gerçeküstücülük ile Yapımcılık’ tan kaynaklanan sanatçılar “kinetik” kavramını işlemeye başlamıştır. İtalyan sanatçı MUNARI 1930’larda “kullanışsız makineleri tasarlamış, 1940’larda da kinetik nesneler gerçekleştirmiştir. 1950’erde Fransız sanatçı Pol Bury (d-1922) istendiği zaman döndürülebilen” hareketli düzlemleri ile (Plans Mobiles) hareketi anlatım aracı olarak kullanılmıştır.[6]
1960 ve sonrası Kinetik Sanat
Kinetik sanat 1960’larda gerek ABD’de gerek Avrupa’da yaygın anlatım türlerinden biri haline gelmiştir. İngiltere’de MARY MARTIN (1907-1969) ALTINORAN gibi matematik kuralarıyla biçimlendirdiği yapıtlarında hareketi doğal ışık aracılığıyla elde ederken, kocası MARTIN hareketli nesnelerden yararlanmıştı.
Fransız sanatçı MORELLET ile Arjantin’li LE PARC da yapıtlarında özellikle bilimsel ilkelerden hareket etmişlerdir. Öte yandan TİNGUELY ve TAKIS gibi deneysel sanatçılarda hareketli yapıtlarıyla ünlenen kişilerdir.
Bu dönemde Avrupa’nın bir çok önemli sanat merkezinde kinetik sanatın irdelendiği grup sergileri açılmıştır. Bu yapıtların çoğunda çok çeşitli malzeme ve tekniklerden yararlanıldığı, hatta bilgisayarın bile kullanıldığı görülür. Kimi örneklerde hareket yavaş, kimilerindeyse gözün izleyemeyeceği kadar hızlıdır. Düzenli olan kadar, rastlantısal olanda vardır.
1970’lerin yeni estetik arayışları içinde hareketin yene anlamlar kazanması yumuşak, zarif, ritmik, tekdüze, düzensiz vb. gibi sıfatlar yüklenmesi kinetik sanat örneklerinin çeşitliliğinin artmasına katkıda bulunmuştur.[7]
Kişilerin katılması ile değişik mekanlarda yapılan ışıklı denemeler sanal gösterileri sayılabilmektedir. Laser ışınlarıyla uzayda yapılan ışık düzenlemeleriyle 20 yy’ ın son aşamasında sanata verilen değişik anlam belgelenmek istenmektedir. [8]Kinetik Sanat Türleri
1974’de Frank J.Malina hazırladığı Kinetik Art : Theory And Practice (Kinetik Sanat : kuram ve uygulama) adlı kitapta, Kinetik Sanat’ın kapsamını parçaları mekanik yöntemle hareketli kılan üç boyutlu nesne ve kuruluşlar olarak tanımlamış, ayrıca film aygıtlarından yararlanılarak yaratılan resimleri de bu kavram içine dahil etmiştir. Bugünkü kinetik kapsamında değerlendirilen türlerse şöyle sıralanabilir.[9]
1. Optik Yanılsama ve Görsel İkiliklerin Olanaklarından Yararlanılarak İzleyicide Optik Oynama ve Hareket Yaratan Resimler: Bu tür yapıtlar çoğunlukla OP SANAT tanımı içinde değerlendirilir. Statik durur gibi görülen bazı eserlerde hareket algısı verebilir. Fransız resim sanatçısı Victor Vasarely’nin bazı iki boyutlu yapıtları, küçük hücremsi yüzey düzenlemeleriyle hareket ediyormuş gibi gösterilmiştir.
Kişiden kişiye değişen bir yorum ve algılama kabiliyetine dayanan rengarenk plastik formlar, kareler, yuvarlaklar, ilgi çekici düzenlemelerle yüzeyleri dolduran bir sanat olan kinetik sanat 1955’de Paris’te Victor Vasarely tarafından tanıtılmışken günümüzde bu sanatın merkezi Newyork’ta gösterilmiştir. Vasarely, dünyada Kinetik Sanatın babası olarak tanınır.
2. İzleyicinin Mekan İçinde Yerini Değiştirmesiyle Biçim Değiştiren İşler: Bunun ilk örneği ELLİSSİTSKİ’nin 1928’de Hannoverde tasarladığı “Soyut Galeride” ki uygulamasıdır. 1950’den sonraysa Venezüella’da ressam SOTO, İsrailli sanatçı AGAM ve Fransız Görsel Sanatlar Araştırma Grubu (GRAV) benzer türde çalışmalar yapmıştır.
3. Neon Işıklı İlanlarda olduğu gibi, bir işin kademeli olarak aydınlatılmasıyla elde edilen ışık akışından yararlanarak yaratılmış hareket yanılsamasının bulunduğu Yapıtlar: “Işık Sanatı” bu yöntemden yararlanmıştır. Nicolas Schoefe; kinetizmin temel malzemesi olan mekan, ışık, zaman, dinanizm ilkelerini ortaya koyan Nicolas akımın kuramcısı olarak kabul edilir. Heykellerinde devinim ve ışık yansıması sorunlarını irdelemiştir.
4. Calder’in Mobilleri gibi hareket sağlayan bir aygıt olmaksızın kendiliğinden hareket kazandırılan üç boyutlu nesneler
5. Bir aygıt aracılığıyla hareket kazandırılan üç boyutlu nesneler
Alexander Calder (1898-1976)
ABD’li heykelci ve ressam. Geliştirdiği Mobil’lerle heykel alanına hareket kavramını sokan sanatçıdır. 1923’de Newyork’ta sokak ve metrodaki insanların eskizlerini yapan Calder, tek bir çizgiyle hareket duygusunu yaratabilmiştir. Sirklerden de esinlenerek hayvan, akrobat ve palyaçoları işlediği desenler yapmıştır. 1925’de desenlerden yola çıkıp ilk tel heykelleri yapmaya başlamış, 1927’de devinen oyuncaklar üretmiştir. 1930’larda soyut konstrüksiyonları, portreleri ve tel heykelleriyle Amerika ve Paris’te ün kazandı. Mondrian’dan etkilenmiş ve “devinen modrianlar” üretmeyi amaçlamıştır. 1931’de Soyutlama – Yaratma Topluluğuna katılmış aynı yıl, figüratif olmayan ilk kinetik konstrüksiyonunu yapmıştır.
Calder’in elle yada motorla hareket edebilen yapıtlarını 1932’de Duchamp “mobil”ler olarak adlandırmış. Aynı yıl ARP’da sanatçının hareket etmeyen kuruluşları için “stabil”ler deyimini önermiştir. Daha sonra bu deyimler tüm diğer heykeller içinde kullanılır olmuştur.
1950’lerde kuleler diye adlandırdığı “duvar mobilleri” “çanlar” diye adlandırdığı “ses mobilleri” üretmiştir. 1959 tarihli stabil, ince siyah metalden yapılmış dört ayağa oturan bir korstrüksiyondur.
Komik ve fantastik olana sürekli ilgi duyan Calder yapıtlarında bu nitelikleri vermeye amaçlamıştır.
Sanat Akımları
29 Mayıs 2015 Cuma
Minimal Art(Minimalizm)
Minimalizm
Minimalizm, modern sanat ve müzikte, kökeni 1960'lara giden, sadelik ve nesnelliği ön plana çıkaran bir akımdır. ABC Sanatı, Minimal Sanat gibi tabirlerle de anılır.
Görsel Sanatlarda Minimalizm
Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak, nesnenin nesne olma özelliğine dikkat çekmek ve ifade, tarihsel, sembolik anlamlarını minimuma indirmek amacıyla hareket etmiştir. Minimalist sanatçılar, nesnelere ve nesnelliğe olan bu ilgi nedeniyle genellikle heykel üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu alandaki önemli isimler arasında Carl Andre, Sol LeWitt, Robert Morris, Richard Serra, Donald Judd, Dan Flavin sayılabilir. Süreç sanatı, arazi sanatı, performans sanatı ve enstalasyon sanatı minimalizmden etkilenerek ortaya çıkmıştır.

Müzikte Minimalizm
Görsel sanatlara benzer şekilde, müzikte de minimalizm, biçimciliğe tepki olarak çıkmış, müzikteki duygusal sterilliği, entellektüel karmaşıklığı ve diğer biçimleri ortadan kaldırma amacı gütmüştür. Tarihi veya duygusal izlenimleri en aza indirgemek için melodi ve harmonide basitlik ön plana çıkarılır, tekrarlara önem verilir. Elektronik enstrümanların kullanımı da bu amaca uygun olduğundan yaygındır. Minimalist besteciler arasında Philip Glass, Steve Reich, Terry Riley, La Monte Young ve John Adams sayılabilir.
Minimalizm, modern sanat ve müzikte, kökeni 1960'lara giden, sadelik ve nesnelliği ön plana çıkaran bir akımdır. ABC Sanatı, Minimal Sanat gibi tabirlerle de anılır.
Görsel Sanatlarda Minimalizm
Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak, nesnenin nesne olma özelliğine dikkat çekmek ve ifade, tarihsel, sembolik anlamlarını minimuma indirmek amacıyla hareket etmiştir. Minimalist sanatçılar, nesnelere ve nesnelliğe olan bu ilgi nedeniyle genellikle heykel üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu alandaki önemli isimler arasında Carl Andre, Sol LeWitt, Robert Morris, Richard Serra, Donald Judd, Dan Flavin sayılabilir. Süreç sanatı, arazi sanatı, performans sanatı ve enstalasyon sanatı minimalizmden etkilenerek ortaya çıkmıştır.
Richard Serra, "Berlin Eğrileri" (1986, çelik) Berlin

Ludwig Mies van der Rohe'in restore ettiği barselona'daki German Pavilion

Müzikte Minimalizm
Görsel sanatlara benzer şekilde, müzikte de minimalizm, biçimciliğe tepki olarak çıkmış, müzikteki duygusal sterilliği, entellektüel karmaşıklığı ve diğer biçimleri ortadan kaldırma amacı gütmüştür. Tarihi veya duygusal izlenimleri en aza indirgemek için melodi ve harmonide basitlik ön plana çıkarılır, tekrarlara önem verilir. Elektronik enstrümanların kullanımı da bu amaca uygun olduğundan yaygındır. Minimalist besteciler arasında Philip Glass, Steve Reich, Terry Riley, La Monte Young ve John Adams sayılabilir.
Hard-Edge
HARD-EDGE(Sert Kenar)
- 1960’larda ABD’de etkin olan ve Pop Art’tan türemiş bir akımdır.
- Nesnel olmayan bir anlayışla tuval geometrik form ve çizgilerle bölünür. Geniş renkli alanlar ve keskin formlar akımın temel özellikleridir.
- Sanatçılar genellikle parlak metalik renkler ve akışkanlığından yararlanmak için akrilik boya kullanırlar.
- Tuvali bantlarla geometrik form ve çizgilerle bölmüşler, keskin köşeler elde etmişler, boyayı uyguladıktan sonra bantları çıkarmışlardır.
- Bu stil, Kasimir Malevich, Wassily Kandinsky, Theo van Doesburg ve Piet Mondrian’ın erken tarihli eserlerinden ilham almıştır.
- Barnett Newman’ ın (1905-1970) yüzey bütünlüğünü dikey ve yatay çizgilerle bölümlere ayırması Hard Edge akımının habercisi olmuştur.
- Sert Kenar ya da Kesin Sınır anlamına gelen bu eğilimde renk, kenarları net bir biçimde sınırlandırılmış yüzeyler içinde kullanılmıştır.
- Barnett Newman, Ad Reinhardt, Robert Motherwell 1960’larda Soyut Dışa-vurumculuk içinde yer alan bu eğilimin önemli temsilcileridir.
- Hard Edge, Geç Resimsel Soyutlama ile Minimalizm arasında aracı bir eğilimdir.
- Josef Albers, Robert Indiana, Ellsworth Kelly, Kenneth Noland, Ad Reinhardt, Bridget Riley, Jeffrey Steele, Frank Stella, Victor Vasarely bu akım ile ilişkilendirilen sanatçılardır.
- 1928 doğumlu Robert Indiana, assamblaj sanatı, Sert Kenar Resmi ve Pop Art’a katkılarda bulunmuş bir sanatçıdır. “İşaretlerin ressamı” diye anılır. Amerikan kimliğinin, şahsi tarihinin, soyut olanın ve dilin gücünün ağır bastığı eserler vermiştir. Sahne kostüm ve dekoru da tasarlamıştır. Eserlerinde yazıyı kullanacak genç sanatçıların öncüsü olmuştur.
Robert Indiana, Love, Pul.Indiana’nın en ünlü eseri L0VE ilk olarak 1958’de Indiana’nın şiirlerinde ortaya çıktı. Daha sonra Sevgi Tanrı’dır (Love is God) yazan tablosunda, 1964 yılında ise kırmızı-yeşil-mavi renklerle MOMA için Noel kartı olarak kullandı. İlk kez 1973 yılında 8 cent’lik pulun üzerine basıldı ve LOVE pulları serisi devam etti. Pek çok teknikle tekrarladığı Love’ın seri grafik ilk üretimini 1966 yılında yaptı. Anıtsal Love heykelleri bir çok noktada yerini aldı, logo olarak kullanıldı.
Pop-Art
Pop Art
1950'lerin sonunda İngiltere'de ortaya çıkıp, daha sonra Avrupa'da ve özellikle Amerika'da yayılan sanat akımıdır. Pop Art akımın sanat tabanı, 1945-1960 yılları arasında, yani II. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşan Soyut Ekspresyonizmdir. Bu akımın temsilcilerinin ortak ilkeleri oldukça azdır. Birleştikleri tek ilke, resim yapma işinin yaratıcı yönünü yüceltmek, resmin ne yöne gideceğini ve neyi anlatacağını resme başlamadan Önce bilmeyi reddetmektir. Amerika'da Marc Rothko (1903-1970) ve Jackson Pollack (1912-1956), Fransa'da ise Alman asıllı Hans Hartung ile Georges Mathiev akımın temsilcileri arasındadır. Pop Art hareketini esas belirleyen unsur ise, tüketim toplumunun ihtiyaçlarıdır. Başta Amerika olmak üzere, sanayi aşamasına gelen ülkelerde, yaşama tarzı ile endüstriyel üretim nesneleri arasında ilgi çekici bir duyuş birliği sağlamıştır. Başka bir ifadeyle, tüketime yardımcı bir reklam aracı olarak işlevini sürdürür. Herhangi bir ürün sanatsal bir ifade içinde sunulurken, dönemin teknikleri (fotoğraf, baskı vs.) de kullanılmıştır. Tüketim toplumunun sanatı olan Pop Art, ele aldığı nesneleri üst değerler düzeyinde halka tanıtmaya çalışır. Resimli roman ya da reklamcılık tekniklerinin kullanıldığı Pop Art, konserveden sigaraya kadar hemen her şeyi konu edinebilir. A. Warkol, G. Segal, R. Hamilton, R. Lichtenstein, T. Wesselman, Y. Klein ünlü Pop Art sanatçıları arasında yer alırlar.

Andy Warhol'un Marilyn'ler''adlı eseri bir pop art ikonu olmuştur. Pop Art, sanatın her dalı ve günlük yaşam imgelerinin genel anlamda en çok yaklaştığı; gerçek manada ise birbirinin en fazla düşmanı konumunda olduğu bir tarzdır. Kimi zaman imgeleri kimliksizleştirir, kimi zaman ise imgeleri güçlü ironiyle sorgulatır. Gitgide daha fazla büyüyen tüketim çarkı içine fast food’dan tutun da sinemaya kadar birçok marka girer.60’lı yıllara imza atmış olan Kennedy’nin, “... aya adım atmış olacağız” sözü, televizyonun başına sabitlenen yaşamlar, Nasa’nın deneyleri, yürüyen yollar, galaksiler arası düşler ve başka oluşumlar, beyaz perdede ve çizgi filmlerde yansımalarını bize göstermiştir. Fütüristik bu eğilimler giderek daha bir belirginleşir. Tüketim kültürü dünyayı sarar ve endüstri geleneği ile gelen yaşam kültürünü sorgulayan pop sanatçıları felsefelerini kolâjla anlatırlar. Bu, aslında son derece parlak, renkli, gerçekçi ya da tam tersi düşünen yaşamdan bir kadrajdır.
Claes Oldenberg, Dev hamburgerPop Art deyince akla gelen ilk cevap “popülist anlayış”tır; oysa ki Pop Art imgeleri tematize eder ve hatta hafif bir mizah anlayışı ile bulunma (varlık) sebeplerini ortaya koyarak sorgular. Pop Art, İngiltere ve Amerika’da 60’lı yıllarda ortaya çıkmış sanat akımıdır. İngiliz pop sanatı, Richard Hamilton,Peter Blake, Roger Coleman gibi sanatçılarla tanınır. Amerikan pop sanatında aynı dönemlerde Jasper Johns , Robert Rauschenberg,Andy Warhol ,Roy Lichtenstein ve Claes Oldenburg gibi sanatçılar bu tarzı temsil eder.
1950'lerin sonunda İngiltere'de ortaya çıkıp, daha sonra Avrupa'da ve özellikle Amerika'da yayılan sanat akımıdır. Pop Art akımın sanat tabanı, 1945-1960 yılları arasında, yani II. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşan Soyut Ekspresyonizmdir. Bu akımın temsilcilerinin ortak ilkeleri oldukça azdır. Birleştikleri tek ilke, resim yapma işinin yaratıcı yönünü yüceltmek, resmin ne yöne gideceğini ve neyi anlatacağını resme başlamadan Önce bilmeyi reddetmektir. Amerika'da Marc Rothko (1903-1970) ve Jackson Pollack (1912-1956), Fransa'da ise Alman asıllı Hans Hartung ile Georges Mathiev akımın temsilcileri arasındadır. Pop Art hareketini esas belirleyen unsur ise, tüketim toplumunun ihtiyaçlarıdır. Başta Amerika olmak üzere, sanayi aşamasına gelen ülkelerde, yaşama tarzı ile endüstriyel üretim nesneleri arasında ilgi çekici bir duyuş birliği sağlamıştır. Başka bir ifadeyle, tüketime yardımcı bir reklam aracı olarak işlevini sürdürür. Herhangi bir ürün sanatsal bir ifade içinde sunulurken, dönemin teknikleri (fotoğraf, baskı vs.) de kullanılmıştır. Tüketim toplumunun sanatı olan Pop Art, ele aldığı nesneleri üst değerler düzeyinde halka tanıtmaya çalışır. Resimli roman ya da reklamcılık tekniklerinin kullanıldığı Pop Art, konserveden sigaraya kadar hemen her şeyi konu edinebilir. A. Warkol, G. Segal, R. Hamilton, R. Lichtenstein, T. Wesselman, Y. Klein ünlü Pop Art sanatçıları arasında yer alırlar.

Andy Warhol'un Marilyn'ler''adlı eseri bir pop art ikonu olmuştur. Pop Art, sanatın her dalı ve günlük yaşam imgelerinin genel anlamda en çok yaklaştığı; gerçek manada ise birbirinin en fazla düşmanı konumunda olduğu bir tarzdır. Kimi zaman imgeleri kimliksizleştirir, kimi zaman ise imgeleri güçlü ironiyle sorgulatır. Gitgide daha fazla büyüyen tüketim çarkı içine fast food’dan tutun da sinemaya kadar birçok marka girer.60’lı yıllara imza atmış olan Kennedy’nin, “... aya adım atmış olacağız” sözü, televizyonun başına sabitlenen yaşamlar, Nasa’nın deneyleri, yürüyen yollar, galaksiler arası düşler ve başka oluşumlar, beyaz perdede ve çizgi filmlerde yansımalarını bize göstermiştir. Fütüristik bu eğilimler giderek daha bir belirginleşir. Tüketim kültürü dünyayı sarar ve endüstri geleneği ile gelen yaşam kültürünü sorgulayan pop sanatçıları felsefelerini kolâjla anlatırlar. Bu, aslında son derece parlak, renkli, gerçekçi ya da tam tersi düşünen yaşamdan bir kadrajdır.

Post-Painterly Abstraction
Post Painterly Abstraction
Aksiyon resmi (Jestle soyutlama), resim yüzeyine anında ve dikkatsizce dökülen, damlatılan veya sürülen boya yoluyla fiziksel hareketi vurgulayan bir resim üslubudur. 1940'lar ile 1960'lar arasında yaygınlaşmıştır. Soyut dışavurumculuk ile yakından ilgili olup zaman zaman aynı anlamda da kullanılır. Bir Fransız akımı olan Tachisme ile de yakından ilgilidir.
Harold Rosenberg'in bu terimi 1952'de kullanmaya başlamasıyla soyut dışavurumculuk ile atılan adım ileri götürelerek resim objesi arka plana itilmiş, hareket öne çıkmıştır. Gerçek eserin süreç olduğunun vurgulanması daha sonraları happening'ler, Fluxus, kavramsal sanat ve arazi sanatına temel oluşturmuştur.
Etkilenme Alanları: Hard-edge, color field painting, soyut dışavurumculuk.
Katılımcılar: Jack Bush, Gene Davis, Thomas Downing, Friedel Dzubas, Paul Feeley, Sam Francis.


26 Nisan 2015 Pazar
Abstract Expressionism
Abstract Expressionism (soyut ekspresyonizm)
Soyut dışavurumculuk (soyut ekspresyonizm), veya eleştirmen Clement Greenberg'in tabiriyle resimsel soyutlama, 1940'ların ortalarında New York'ta ortaya çıkan, ressamların gerçek nesnelerin temsiline yer vermeden kendilerini sadece renk ve şekillerle ifade ettikleri bir tür soyut sanattır. İlk Amerikan sanat akımı olarak kabul edilip, sanat dünyasının merkezinin Paris'ten New York'a kaymasında etkili olmuştur.
- Jackson Pollock, Willem de Kooning, Franz Kline gibi sanatçıların dahil edilebileceği, fiziksel hareketin vurguladığı aksiyon resmi
- 1960'larda Mark Rothko, Kenneth Noland, Ellsworth Kelly, Frank Stella ve Morris Louis gibi ressamların temsil ettiği renk alanı resmi, veya Greenberg'ün ifadesiyle geç resimsel soyutlama
Soyut dışavurumculuk iki grup olarak incelenir:
Soyut dışavurumculuk (soyut ekspresyonizm), veya eleştirmen Clement Greenberg'in tabiriyle resimsel soyutlama, 1940'ların ortalarında New York'ta ortaya çıkan, ressamların gerçek nesnelerin temsiline yer vermeden kendilerini sadece renk ve şekillerle ifade ettikleri bir tür soyut sanattır. İlk Amerikan sanat akımı olarak kabul edilip, sanat dünyasının merkezinin Paris'ten New York'a kaymasında etkili olmuştur.
- Jackson Pollock, Willem de Kooning, Franz Kline gibi sanatçıların dahil edilebileceği, fiziksel hareketin vurguladığı aksiyon resmi
- 1960'larda Mark Rothko, Kenneth Noland, Ellsworth Kelly, Frank Stella ve Morris Louis gibi ressamların temsil ettiği renk alanı resmi, veya Greenberg'ün ifadesiyle geç resimsel soyutlama
Soyut dışavurumculuk iki grup olarak incelenir:
25 Mart 2015 Çarşamba
Surrealism
Surrealism (gerçeküstücülük)
Gerçeküstücülük ya da sürrealizm, Avrupa’da birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. 1924'te "Manifeste du Surrealisme"i (Sürrealizm Manifestosu) hazırlayan şair Andre Breton'a
göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Gerçeküstücülük akımı, gerçek
dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır.
Sigmund Freud’un teorilerinden etkilenen Andre Breton için, bilinçdışılık düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneğiydi.
Breton’un yanı sıra Louis Aragon, Benjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde
deneyler yaptılar. Kendi söylemleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel, cinsel, sapkın
imgelerini geliştirmeye" başladılar. Bu şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra
izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya geldiği için insanı irkiltiyordu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)