Die Brücke (Köprü)
Paris'te, 1905'teki Sonbahar Salonu'nda fovizm birdenbire ortaya çıkarken, dört
genç Alman ressamı da (Erich Heckel, Karl Schmidt-Rottluff, Ernst Ludwig
Kirchner ve Fritz Bleyl) Dresden'de Die Brücke (Köprü) diye adlandırdıkları
bir sanat hareketini başlattılar.
Bu sanatçılar Dresden Dekoratif Sanatlar Okulu'nda ya da Güzel Sanatlar
Okulu'nda değil de, Yüksek Teknik Okulu'nda öğrenciydiler. Bu açıdan da
durumları, çoğunlukla Güzel Sanatlar Okulu'ndaki gerici eğitime ve atölyelerin
karanlık resmine tepki gösteren Fransız fovlarınınkinden farklıydı. Ama buna
karşılık, düşler, heyecanlar ve fikirlerden oluşmuş, hem karmaşık hem de ezici
bir içeriğin aşırı derecede bunalttığı yüzyıllık bir resim sanatının
ağırlığına da katlanmak zorundaydılar; üstelik plastik buluştan tamamıyla
yoksun olan bu içeriğin sahte estetizmi de, iddialı ve hantal olan
tarihsel-yazınsal temalarla doluydu.
Fransız fovları birlikte sergi açmak için bir anlaşmaya varamamışlardı;
Vauxcelles'in adlandırması da yeni toplaşmalara yol açmadığı gibi, bir birlik,
bir süreklilik de yaratamamıştı. Ayrıca Fransız fovlarının, resim sanatını kökünden
değiştirmek gibi bir niyetleri de hiç yoktu; yeni yollar açmayı, sanatta yeni
bir sayfa başlatmayı da hiç düşünmüyorlardı. İstedikleri tek şey, kendilerinde
tutku derecesinde var olan renk şiddetini dile getirmek ve onu en güçlü, ten
görkemli noktasına ulaştırmaktı.
Buna karşılık, Dresden dörtlüsü, dönemlerinin resim sanatını altüst etmek
istiyordu. Bunun için de "bütün devrim ve kaynaşma etkenleri"ni (Schmidt
Rottluff) cezbetmeyi ve "kendilerini yaratıcılığa zorlayan içgüdüyü
doğrudan ve otantik olarak yeniden canlandıran" (Kirchner) herkesi bir
araya getirmeyi amaçlıyorlardı.
Birbirlerine sıkı bir dostlukla bağlı olan Die Brücke'nin dört silahşoru, tıpkı
romantik topluluklar gibi, yaşamlarını birlikte sürdürecekleri dar bir topluluk
oluşturmak istiyorlardı - bu da fovlardan farklı olduklarını gösteren bir başka
özellikti.
Aralarındaki dostluk duygusu onları öylesine gerçek bir biçimde etkilemişti
ki, başlangıçta, yarattıkları yapıtları birbirinden ayırt etmek güç oluyordu.
Topluluğun her bir üyesinin kendi kişiliğini ortaya koyması yavaş yavaş oldu.
Bu sanatçılar topluluklarına bir ad verdiklerinde, Delacroix'nın, nesnelerin
derin içeriğinin anlatımı ve sanatçının derin benliğinin yansıması olan
renkten, yaratıcı ile izleyici arasında "atılmış bir köprü" biçiminde
söz etmiş olduğunu biliyorlar mıydı acaba?
Die Brücke'nin çalışmak için seçtiği ilk yerler Dresden-Friedrichstadt'ta
bulunan yük istasyonu yakınlarındaki ayaküstü düzenlenmiş atölyeler ile yaz
aylarında, Moritzburg gölleri kıyısıydı.
1906'da başka birçok sanatçı da harekete katıldı: Dresden Güzel Sanatlar
Okulu'yla Dekoratif Sanatlar Okulu'nun eski öğrencisi Max Pechstein, Emil Nolde
ardından da daha kısa bir süre için İsviçreli ressam Cuno Amiet ve Dresden
Güzel Sanatlar Okulu'nda öğrenci olmadan önce Görlitz'de litograf çırağı
olarak çalışan Otto Müller. Die Brücke sanatçıları aynı yıl, aşağı yukarı
genel bir ilgisizliğin görüldüğü bir ortamda -Fransa'daysa fovlar hemen bir
skandal yaratmışlardı- Dresden'deki bir lamba fabri-kasında sergi açtılar. Bir
yıl sonra da kendilerini daha kararlı bir biçimde Richter galerisine kabul
ettirdiler ve Alman öncü sanatının en uç noktasında yer aldılar. Die Brücke'nin
izleyicilere sunduğu, tahta üstüne oyulmuş kalıplardan elde edilen özgün estamp
dosyaları bu işin amatörlerince beğenilmeye başlandı (bugün bunlara çok ender
olarak rastlanmaktadır).
Topluluk, sanatsal eyleminde birdenbire, şiddetin ve belirgin bir
saldırganlığın en üst düzeyine yükseldi. Amacı yüzyılın henüz başlarındaki
kaynayan Almanya'nın en genç ve en etkin kişilerini bir araya getirmekti; bu
amacına da ulaştı. Die Brücke ile aynı yıllarda, Münih'te, bazıları
Alman Franz Marc, August Mack vb.), bazıları da Rus asıllı Vassili Kandiski ve
Jawlinskiolan sanataçıların oluşturduğu bir başka topluluğun da benzer kaygılar
taşıdığı görüldü. Aralarında en yaşlısı olan ve daha o zamanlar sanatsal
"kariyer"ini yapmış bulunan Kandinski (1866'da Moskova'da doğmuştu),
otoritesi ve kültürüyle bu topluluğun tartışılmaz önderi olarak göründü. Die
Brücke ile birlikte sergiye katıldıktan sonra 1909'da Münih'te Neue
Künstlervereinigung'u (Sanatçıların Yeni Topluluğu) kurdu ve 1912'de ünlü
albümü Der Blaue Reiter'i (Mavi Süvari) yayımladı.
Die Brücke, Pechstein'ın Paris'te bir süre kaldıktan sonra 1908'de yerleştiği
Berlin'de de kendini kabul ettirdi. Pechstein, Georg Tappert ile birlikte Berlin'de Der
Blaue Reiter'in yayım yılında, Neue Sezession'u (Yeni Ayrılık) kurdu
ve başkanı oldu. Ama Doğu ile Batı arasında bir kavşak noktası olan etkinliklerin
ve kaynaşmaların kenti Münih, Almanya'nın yönetim başkentinden daha fazla
önemliydi: Gerçekten de Münih, olağanüstü canlılıkta bir kaynaşmanın yaşandığı
bir kavşak noktasıydı; nitekim buradan XX. yüzyılın en zengin ama en az tanınan
akımlarından biri olan canlı Alman dışavurumculuğu çıktı. Özellikle
Saksonya'nın sanayi havzasında doğan Die Brücke'ye karşıt olarak Münih sanat
çevreleri kendi değişikliğini, kendi karmaşıklığını ortaya koydu. Ayrıca,
Münihli sanatçılar, özellikle Fransızlar olmak üzere Picasso, Braque, Vlaminck,
Rouault, Le Fauconnier, Van Dongen gibi yabancı sanatçıları da çağırmaktan geri
kalmadılar. Böylece Münih kenti, Dresden, Moskova ve Paris'ten gelen sanatçıların
buluşma yeri oldu.
Fransızların Almanlar üstündeki, özellikle de fovların Die Brücke üstündeki
etkisi çoğu kez şoven bir anlayış içinde tartışılmıştır. Schmidt-Rottluff ile
Heckel'e bakılırsa böyle bir etki hiç söz konusu değildir. Bu iki sanatçının
1946'da yazdıklarına göre, akım kurulduğunda kendileri de arkadaşları da
Fransız resmi konusunda bir şey bilmiyorlardı ve dayandıkları kaynaklar daha
çok Jugenstill içinde yer alıyordu. Böyle bir kesinleme, dört arkadaşın
yaptıkları resmin henüz oldukça geleneksel özellikler taşıdığı 1905 yılı için
doğruymuş gibi görünse de, aynı şeyin 1906 yılı için de geçerli olduğu kabul
edilebilir mi? Kirchner'in durumu bile oldukça şaşırtıcıdır ve ilk bakışta
Schmidt-Rottluff ile Heckel'in bakış açısını geçersiz kılar.
Gerçekten de Kirchner, 1904'te, izlenimcilik-sonrası (post-empresyonist)
Fransız resminin sergilendiği Münih'te bulunmuş; 1906'da da Dresden'de Arnold
galerisi çağdaş Fransız ressamlarının tablolarını sergilemişti. Kirchner ve
arkadaşlarının bu sergileri görmediklerine ve başta Matisse olmak üzere
(1904'te Almanya'da bir sergi açmıştı) fovlardan doğrudan doğruya
etkilenmediklerine inanmak olanaksızdır. Kandinski 1906'da Die Brücke ile
bağlantıya girdiğinde Paris'ten dönüyordu; bir yıl sonra Pechstein da
Fransa'nın başkentine gitti. Bu sanatçıların fovlarm tablolarını görmediklerini
ve arkadaşlarına söz etmediklerini ciddi olarak düşünmemiz olanaksızdır.
Hem zaten Pechstein, Van Dongen'le yakınlık kurmuştu ve onun tablolarını
rahatlıkla görebilirdi. Bu durumda Alman sanat eleştirmeni ve tarihçisi L. G.
Buchheim'ın ileri sürmüş olduğu gibi Die Brücke üyelerinin fovizm ile ilk kez
1912'de Köln'de Sonderbund sergisinde karşılaşmış olduklarını nasıl kabul
edebiliriz ki?
1912'de Der
BlaueReiter'deki bir yazıda geçmiş yılların Alman öncü sanatını incelerken Die
Brücke ressamlarından ve öteki resim hareketlerinden "Almanya'nın
fovları" olarak söz eden Franz Marc değil midir? Bundan bir süre önce de
Kölnische Zeitung'un sanat eleştirmeni de Die Brücke sanatçılarının
Düsseldorf'ta açmış oldukları sergiyi tanıtan yazısında (25 Mayıs 1911)
"kalıtımsal düşmanın korkunç tehdidi'ni dile getirmiş ve sergilenen
tablolardan "bir Alman sanatı ile Fransız sanatı karışımı" olarak söz
etmekten kaçınmamıştı. Bu da tablo sahipleri için hiç de hoşa giden bir şey
olmamıştı her halde.
Ren ötesi fovlarının kesinlikle daha önce ortaya çıkmış olmaları, Die Brücke
ressamlarının aklını kurcalayıp durmuştu gerçekten de. Nitekim Kirchner bazı
tablolarının tarihlerini değiştirmeyi göze alıp bunların, örnek almış olduğu
Fransız ressamlarının tablolarından önce yapılmış olduğu izlenimini uyandırmaya
çalışmıştır. Fovların tabloları ile Die Brücke'nin tabloları arasında kimi kez
hafifçe bir öykünmeyi andıran yakınlıklar bulunabilir. Matisse'in etkisi gün
gibi ortadadır ve bu sanatçının son derece kişisel tekniğine Kirchner'in birçok
yapıtında da rastlanır. 1908-1911 yıllarından sonra da Heckel ile Vlaminck,
Schmidt-Rottluff ile Derain arasında hiç de daha az inandırıcı olmayan benzerlikler
görülür. 1916'da Matisse ile Derain'in etkisi Kirchner'de daha da belirgindir.
Die Brücke'nin dağılmasının üzerinden de üç yıl geçmiştir.
Öyle görünüyor ki, Dresden ressamları, farkında olmadan ya da bilinçlice, ama
en azından aynı kaynaklardan esinlenerek, Fransız fovizmini
"Almanlaştırmışlardır". Böyle bir bağımlılığın var olduğunu saptamak,
onların özgünlüklerini ellerinden almak demek değildir; zaten bu bağımlılıktan
kısa sürede kurtulup doğrudan doğruya kendilerinin olan özgünlüğe, çeşitli
benzerlikler içermesine karşın yine de yadsıyamayacağımız bir özgünlüğe
kavuşmuşlardır.
Hem zaten fovlar ile Die Brücke arasında özellikle renk kullanımı ve biçimin
hareketi açısından birçok ayrım vardır. Fovlarda bu iki olgu tamamıyla resimsel
ve plastik eğilimlere karşılık verirken, Dresden ressamlarında bu olgular daha
tinsel eğilimlerle donatılır. Dışavurumcular için, canlı ve belirgin yeğinlik)
her şeyden önce ruhtaki taşkınlığın yansımasıdır. Bu davranışın ortaya çıktığı
çizgide, Fransız sanatçılarına özgü geniş, esnek, tamamıyla anıtsal bütünlük taşıyan
bir ritim yoktur ama saplantı derecesine varan bir kaygıyla dolu, sanrıya ve
deliliğe varan bir kızgınlıkla kaplı Alman ruhunun sarsıntılarını kesik kesik,
kırık ve dar açılı biçimde bir dile getiriş vardır. Fovlar, bakışın
yüceltilmesine; Alman dışavurumcularıysa, zihnin göz ve el üstündeki baskısına
uyarlar. Matisse "insanın eski kösnül özünü yeniden canlandırmak"
gerekir diye açıklarken, Franz Marc "geçici yaşamımızdaki duyuların
aldatmacasını özgür kılacak" bir sanatı düşler.
Ren'in iki kıyısında, Alman öncü sanatı ile Fransız öncü sanatı karşı karşıya
durmaktadır ama ilk ateş edenler Fransızlar olmuştur.
*
Bu yazı Pierre Cabane ile Pierre Restany'nin birlikte hazırladıkları
L'avant-garde au XXe siecle (XX. yüzyılda Öncü Sanat) [Paris, 1969, 474 s.]
adlı kitaptan çevrilmiştir (s. 121-123).
Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/sanat/267042-sanat-akimlari-die-brucke-kopru.html#ixzz3VP6pumyx
Erich Heckel (31 Temmuz 1883, Döbeln, Almanya-27 Ocak 1970, Radolfzell, Almanya)
Alman dışavurumcu ressam, heykelci ve özgün baskı sanatçısı. Özellikle çıplak figürleri ve manzara resimleriyle tanınır.
1904'te Dresden'de mimarlık öğrenimi görürken tanıştığı Karl Schmidt-Rottluff, Fritz Bleyl ve Ernst Ludwig Kirchner ile birlikte 1905'te Die Brücke (köprü) grubunu kurdu. İlk yapıtları Van Gogh'a duyduğu hayranlığı yansıtır. 1911'de Berlin'e yerleştikten sonra biçimci resimsel kompozisyonlara yöneldi. Bununla birlikte renk kullanımı ve çarpıtılmış mekân betimlemeleri aracılığıyla çarpıcı görüntüler yaratmayı başardı. "Göl Kıyısındaki Kadınlar" (1913; Wilhelm-Lehmbruck Müzesi, Duisburg, Almanya) adlı resmi gelecekçi ressamların kırılmış ışıklarla sağladıkları geçici etkilerin izlerini yansıtır.